1 Ocak 2014 Çarşamba

uzun bir hastalıktan kalkmış gibiyim

bitti... dün akşamdan beri her şey bana bunu söylüyor. aslında onu tanımaya başladığım günden beri her şey bana bunu söylüyordu ama ben onları dinlemek zahmetine katlanmadım bile. kulağımı uzatıp, ne diyor bu insanlar? demedim hiç. kendi bildiğim yolda ilerledim. pişman mıyım? biraz. çünkü biliyorum, kötü tarafları olduğu kadar iyi tarafları da var. şimdi sonsuza kadar mahrumum mesela onun arkadaşlığından, dostluğundan, bana öğretebileceklerinden...

bazen diyorum ki keşke hiç kaptırmasaydım ona kendimi. gerçekten arkadaşı olmaya çalışsaydım, ya da onu umursamasaydım, o kadar yüksek bir değer biçmeseydim ona başta daha tanımadan, bunların hiç biri başıma gelmezdi. bu kadar acı çekmez, üzülmez, hayatı kendi kendime zehretmezdim. bişileri kanıtlamaya çalışmazdım, hayatı akışına bırakırdım.

şimdi kızıyorum kendime hatta, onu kaybettin. kendini de kaybettin, yolundan çıktın. eskisi gibi olamayacaksın asla. bencilleştin. hırslandın. diğerlerine benzedin. hayat bir suydu, kendi akışı vardı, bunu değiştirmeye çalıştın, tanrı rolüne soyundun. bittin sen. bazen dile geliyor aynalar, bittin kızım sen, şu saçlarının, ellerinin, yüzünün haline bak. stresten, hırstan delik deşik oldun. gözünün feri kaçtı, gülümsemen bile boş, yalancı.

uzun bir hastalıktan kalkmış gibiyim. kendimi yorgun hissediyorum. saçım başım dağınık, aklım karışık, tutuyorum kendimi onu aramamak için, herhangi bir şey söylememek için. 'bak, ben seni unutmaya çalışıyorum. farkındayım sevgilinin olduğunu. aynı zamanda farkındayım beni sevmediğini. bak bana! ben o kadar güçlüyüm ki 4 ayın sonunda seni unutabiliyorum, seni hayatımdan çıkarmaya hazırım, daha doğrusu bunu yapmak zorunda olduğumu biliyorum.'

fal mı baktırsam ne yapsam? hayatım boyunca inanmakla inanmamak arasında gittim bu konularda. inanmadım tanrı'dan başka birinin ileriki hayatımı görebileceğine. ama şu an öyle ihtiyacım var ki buna. ileri günlerin bilgisine yani. acım geçmiş olacak biliyorum ama ne zaman? onu unutucam ama bana kesin bi tarih verin. bileyim, kendimi ona göre ayarlayayım. gerçi beni hep bir şeyler için beklentiye girdiğimde kaybediyorum ya.

kaybetmeye alıştım. insan hep soruyor kendine eğer iki seferden fazla bişiler kaybetmişse hayatta ya da çocukluk dönemi iyi geçmemişse. ben de ikisi de var. benim çocukluk dönemim öyle ahım şahım geçmedi, belki de orada bir sıfır geriden başladığım için kaybettim bişileri. j. f. kennedy demiş ya 'kolay hayatlar için değil, daha güçlü insan olmak için dua edin.' diye. gerçi insan emin olamıyor da amerikan başkanının bunu söyleyeceğine, neyse işte. başkan değil de sanki kişisel gelişim uzmanı.

ben artık kolay bir hayat istiyorum. sabahtan akşama kadar bişiler için çabalamak yordu beni. hele emek sarfedip, başkalarının sırf senden daha iyi muhabbeti var ya da kaşı gözü senden daha güzel diye senin emeğini yiyebilmesi...

arada dönüp en baştakilere bakıyorum, bakalım konudan ne kadar uzaklaşabiliyorum diye. bu konuda iyiyim anlaşılan. :) benim tarzım bu ama, her şeyi dağıtıp gün be gün, sonra birden kafama esince toparlamak...

toparlayacak olursam, 19 yaşındayım ve bu kadar yorgun, bezmiş olmamama inanamıyorum. uzun süredir acı çekiyorum, şimdi ilk defa o acılari daha az hissediyorum. bu da beni bir hastalıktan kalkmışım, iyileşmek üzereymişim gibi hissettiriyor. bu kadar işte. of.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder