zavallı, aptal kalbim benim. zavallı, aptal bir kızın eline verdiler seni, sen de sonunda sahibine benzedin. benzemeseydin keşke, bari benden sağlam(!) kalan tek parça olan sen dursaydın, direnebilseydin gelen acılara karşı.
bana cevap versene, neden hep güçlü durmak bize düşüyor? ya da neden hasretliğe, gurbetliğe dayanmak bizi buluyor? bir yandan evimin hasreti, bir yandan senin asıl sahibinin özlemi. senin asıl sahibin ben değilim, dedim ya seni bana verdiler... seni bana gülüşü güzel, kıvır kıvır saçlı genç bir adam verdi. daha doğrusu senin sol göğsümün altında sadece kan pompalamak için orada olmadığını hatırlattı.
sen ne için varsın biliyor musun ey kalp? genç kızlara, kendi küçük, ama pençeleri kuvvetli bir kuş gibi tutunmak için varsın. onlar yuvan olur senin. ama o yuvada da hep üşür, titrersin. hatırla bunu, daha öncesinde neşeli bir bülbül olduğunu, sonra ağır, yavaş, ölmek üzere olan bir serçeye döndüğünü. senin artık güzelliğini kaybetmiş o ötüşlerin, ah'ların figanların, yardım isteyen çığlıkların sadece gözyaşı olarak çıkıyor dışarı.
senin titremelerin benim titremelerim artık. benimkilerde senin. ben o adama sarıldığımdan beri hiç bir şey ısıtmaya yetmiyor beni. korkarım soğuktan öleceksin. şimdiden soğumaya başladın, taşlaşıyorsun, ağırlaşıyorsun ve ben senin hissettiklerini bütün bedenimde duyuyorum. ölme ne olur diyemem, buna kimse dayanamazdı. başka birinin elini tutan bir adamın elini tutmak istemek... bu utanca hiç bir kuş dayanamazdı o güçsüz, gösterişsiz, 'kuş' haliyle. sen yine iyi dayandın.
derler ki gösterişsiz kuşlar daha dayanıklıdır zor şartlara. daha az farkedilirler avcılar tarafından. daha az yakalanırlar çünkü kimse onların gösterişsiz haliyle ilgilenmez, belki bende senin gibi olduğumdan bu güne kadar yaşadım. yine de ölmek istemem biliyorsun. çünkü biraz safça da olsa inanıyorum hala, güzel günler göreceğime. ama bu şehirden çekip gitmek istiyorum bi süreliğine. onun olduğu bir şehirde, onu görmeden yaşamak nasıl bir şey sen biliyor musun? işte bundan hep gitmelerim.
bu olacağına, en azından ona olan özlemimi gideremeyeceksem bile, evime giderim. sıcak sobamın başında oturur ısınmaya çalışırım. belki annemin şevkati sarar yaralarını da ikimizin. kendimi değil, seni düşünüyorum anlıyor musun? seni donmaktan kurtarabilirsem, belki dönüşte seni eski sahibine geri verebilirim. gücüm yeterse, utancımı aşabilirsem...
senin acılı ötüşün bir ezgi halinde çıkıyor dilimden:
saraka inima me (zavallı kalbim benim)
iar incepe-a ma dure (işte yine sızlıyor)
hai hai inima hai (ah kalbim ah)
la murte rele ma da (beni derinden yaralıyorsun)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder