17 Haziran 2015 Çarşamba

boş zamanlarımda idam mahkumluğu yaptığım doğrudur

bu bekleyişim ölüm gibi. bekleyişin sonunda duyacağım karar mı yoksa, bu bekleme safhası mı daha korkunç, daha acı verici bilmiyorum. telefonun her titremesinde kalbim yerinden çıkıyor, şu ana kadar bütün atışlar karavana...

uzak mesafe ilişkisini beceremiyor muyum acaba? bilmiyorum. her sene bu sorunları yaşıyoruz. her sene yaz tatilinde bu sorun bi yüzeye çıkıyor. sürekli aynı şeyleri yapıyormuşum.

14 Haziran 2015 Pazar

kaldığımız yerden devam ediyoruz.

yaz tatillerinden nefret ettiğimin farkına vardım bugün. neden okulu sevdiğimin de farkına vardım. bugüne kadar hep sevdiğim insanlar okulumdaydı ve her yaz tatilinde onlardan ayrı kalıyordum / kalıyorum. ayrıca benim için okul özgürlük demek, bir iki saat için bile olsa, ailemden kimseden torum duymadan yaşayabiliyordum, hele 3 senedir bu özgürlüğe çok alıştım. üstelik, evde ilgimi çeken, yapılacak çok bir şey yok.

çalışmaya falan başlamam lazım, yoksa kafayı yiyeceğim çok açık.

arkadaşlarla da konuşmak iyi geliyor, ancak evde olduğum için yine açıktan açığa konuşamıyorum.

şimdi ben bunları yazarken sanki çalışma kampındaymış gibi gelebilir, ama aslında öyle bir ortam yok. sadece evde zaman, günleri geçirecek, kafamı dağıtacak hiç bir şey bulamıyorum. ayrıca sevgilimi ve adanadaki evimi özledim.

istediğim zaman odama çekilip yalnız kalabilmeyi de özledim. so, i hate yaz tatili.

13 Haziran 2015 Cumartesi

day one and i survived...

ailemin yanında olan günlerimin neşe içinde geçtiğini varsayabiliriz. gerçekten. beklediğim gibi bir baskı olmadı, sanki herkes büyüdüğümü kabullenmeye hazırmış gibi. konuştuğum zaman, hayallerimi anlattığımda destek oluyorlar, fikirlerime (ailemin her üyesi değil ama yine de bu konuda iyi bir gelişme var) saygı duyuyorlar. bu hiç olmasını ummadığım bir şeydi.

bir erkek arkadaşım olması hakkında da hiç kötü şeyler düşünmüyorlar. ailenin içinde sanki herkesin haberi varmış gibi. (babam, erkek kardeşim ve dayım hariç- aslında babam haricinde de kolay açılabilirim ama babama bu konuda açılmak için okulun bitmesini beklemek gerek sanırım.) mesela telefonumu uzun süre ortada bıraksam da kimsenin alıp bakacakmış gibi bir hali yok. (ancak yine de bırakmamaya çalışıyorum, tedbir. :) ) rahatım. huzurlu sayılırım.

ah bir de sevgilim yanımda olsaydı... onu evde o halde bıraktığım için çok üzgünüm. hele ki ben giderken uğurlayışı... kanapeye kendini bıraktığını gördüğüm anda içim gitti. yanına koşmamak için kendimi zor tuttum, koşsaydım biliyorum, bir daha eve dönmek istemeyecektim. bana bir kere söylediği gibi; 'senin evin benim yanım. hiç bir yere bırakmam.' benim evim onun yanı. ancak elimde değil, bu zorunlu tatile çıkmak zorundaydım.

şimdi kafam genelde onunla dolu olarak günleri geçirmeye çalışıyorum. 'başı ağrıyor mu yine?', 'ağrısı çok mudur acaba?' , 'ne yapıyordur ki yalnızken evde, insan sıkılır...' . şu an beraber olsaydık, o anımızı nasıl geçirirdik onu kuruyorum kafamda. mesela onu göğsüme ya da dizime yatırıp kitap okumayı daha sık yapsaydık keşke. ancak bir kere yapabildik.

ya da açık bir alana, çime, kıra gidip piknik yapardık ikimiz. gece çadırımızla gidip yıldızları izlerdik. beraber rakı içerdik, 'güzel rakı içilir seninle.' demişti. ben hiç rakı içmedim, şu an yanında olsam belki öğretirdi.

biraz daha iki kişilik şeyler yapardık... benimle hiç bisiklet sürmeye gelmedi mesela. giderdik. ya da bütün gün yataktan çıkmazdık. başı ağrıdığında nazlanırdı yine bana. onunla ilgilenirdim, çocuğum gibi, incitmeden, özenle ilgilenirdim.

neyse, daha fazla devam edersem ağlayacağım sanırım. ağlamasam daha iyi. şimdi bir başlarsam ağlamaya, daha 90 gün var, sonu gelmez.

9 Mayıs 2015 Cumartesi

neden yazmayı bıraktım?

başarabileceğime inanmayı bıraktım. yazmanın hatırlatıcı bir etkisi var, bu yüzden bıraktım. iyi tasvir yapamıyordum, bu yüzden de bıraktım. bilinç veriyordu, kendimle yarışmamı sağlıyordu, başkalarını çılgınca kıskanmamı sağlıyordu. kendimi büyük görmeme neden oluyordu. daha huzurlu bir hayat istediğim için bıraktım. kendimi yemek istemediğim için. kendimi yiyordum çünkü.

kendimi sürekli küçük görmek istemediğim için bıraktım. başarabileceğime inanmayı bırak, başarabileceğimi umut etmeyi bile istemediğim için bunu seçtim. ya da buna seçim değil de zorunluluk desek daha iyi olurdu. kendimi korumak zorundaydım. insanlar kendilerini korumak zorundadır. hayvanlarda kendilerini korumak zorundalardır. o zaman insan hayvandır.

mantık basit değil mi? hayır değildi. buna ulaşana kadar çok acı duymuştum. kendime kızıp, bana başkalarının küfretmelerini beklemiştim. ettiler. emin değilim, bilmiyorum. belki olmadı. en son yazdığımdan beri buraya, geçen süre bir rüyanın görülmesi kadar uzun ve kısaydı. ve bir rüya kadar puslu.

asıl söylemem gerekenin etrafında dönüp duruyorum, hadi bakalım.

yıllar sonrasını düşünüyordum; ah, sizi böyle keşfettiler demek. (flaş patlaması) hiç, bilmiyorduk bunu sayın seyirciler, yazarımızın evindeki bu sohbet ufkumuzu çok açtı. (flaş tekrardan.)

ben ünlü, başarılı ve dünyayı değiştirebilecek biri olabileceğime inanmıyorum artık. o yıldız kumaşından biçilmediğini biliyorum kader elbisemin.

sıradanlığımı daha fazla hazmedemeyeceğimi biliyordum. sıradan olduğumu bana hatırlatan şey, beceriksizliğimdi. bunu bilmemek için, bıraktım.