yemin ettim bi' gün kendime: içimde hiçbir şey kalmayacak söylenmedik. o gün bu gündür, hem kendime hem başkalarına dürüst olmaya çalışıyorum. başkalarının canı cehenneme aslında. ben bu dürüstlüğü sırf kendim için istiyorum.
neden? biliyorum sebebini, ama söylemem. daha değil. yeterince cesur değilim bazı şeyler için. sorumluğunu kaldıramayacağım kelimeler ağzımdan çıkmamalı. söz namustur. yazsan ya da sadece kulağından geçip gitse bile...
'seviyorum.' mesela. büyük laf. herkes söyleyemez. söylememeli. 'sana aşık oldum ben, o gece.' yazılmamalı eğer sorumluğu korkutucuysa, kaldırılabilecek bir şey değilse. 'korkuyorum.' karşındakini korkutabilirsin. dikkatli olmak lazım.
ben dikkatli davranmadım. şu son bir ayımı özenli yaşayamıyorum. dersler berbat, atölye? eh işte. ama şimdi hayatımda güzel gözlü bir adam var. ona kıyamam. dikkatli olmak zorundayım. onun için. o özveride bulunuyorsa benim için, ben de yapabilirim.
bazen düşünüyorum, beni seviyor mu cidden? birbirimizin her haline katlanabiliyor muyuz, katlanabilecek miyiz? tanışalı bir ay oldu, 5 gün sonrasında çıkmaya başladık. bu kadar hız korkutucu gelebilir. bana da geliyor.
bazen durup sadece nefes almak istiyorum, kafamdan hiçbir şey geçmeden. yapmam gereken ya da yapmamam gereken hiçbir şeyi düşünmeden. ama yolumu çizmek zorundayım. hayat beni beklemez çünkü, geriye düşsem umursamaz. milyonlarcamızı umursamadığı gibi.
yarınki sınavı düşünmesem mesela, ya da daha yapmadığım ödevimi, ya da hayatıma müdahil olmaya, 'şunu şöyle yap, bunu böyle yap.' diyen insanları umursamasam. kulağımın içinden geçen şarkılarla yaşayıp gitsem ya bir süre. kurtlara selam olsun mesela...
o çaladursun. ben kendimi toparlayayım. o kadar korkutucu bir hızla yaşıyorum ki her şeyi... içimde hiçbir şey kalmayacak demem de bundan. hayatın bir gün bitmesinden korkuyorum. biteceğini biliyorum. benim istediğim gibi bitmemesinden, onu kontrol edemeyecek olmamdan, hazırlıksız yakalanıp, rezil olacağımdan korkuyorum. hayattaki ve hayattan en büyük korkum bu: rezil olmak.
tüylerim takımı daha yeni gol atmış bir tribün gibi ayakta, sırtımda taşıdığım ürpertilerden bahsetmiyorum bile. hayat, kapımın önündeki kurt gibi. eğer kapıyı açmazsam kendi kıracak. bu yüzden o beni küçük düşürmeden ben kendimi yeriyor ve yargılıyorum. bu yüzden kendimle dalga geçiyor, beğenmiyor, dışlıyor, umursamıyor, yaralıyor ve daha fazla bıçak saplıyorum... ki başkalarının bıçakları beni acıtmasın diye.
konu çok dağıldı, farkındayım. dağılsın... neyim derli toplu? neyin kontrolü elimde ki? bu yüzden diyorum işte, içimde söylenmedik hiçbir şey kalmamalı diye. en azından bunu kontrol edebilmeliyim, di mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder