26 Şubat 2014 Çarşamba

selam. ben geri geldim. heeey? oralarda beni duyan var mı? varsa ses versin. bu sessizlikten sıkıldım.
kimse yok galiba. her şey benim kafamda uydurduklarımdan kaynaklanıyor o zaman. bu kafa zaten neler uydurmadı ki? ne canavarlar, ne kötüler, ne hırsızlar, ne yavuzlar... çok eskiden bi ara yastığımın altında ufak bir bıçak vardı, ufak ama işlevsel. eve hırsız girmişti. gündüz gözüyle hem de. belki onun korkusundan, yastığımın altında sert bir demir. soğuk. hep yatarken dua ederdim: 'allahım nolur şu bıçak bi' yerime falan batmasın.' batarsa olacak olan belli. her yer kan, annem öğrenecek, telaş yapacak... ki bir gün öğrendi de. ama hiçbir şey olmadı. anladı galiba beni. anneler anlar zaten. yani bazı şeyleri...

bazı şeyler de vardır ki anneye anlatılmaz. annem onu sorduğunda bu yüzden anlatamadım. 'bak kızım, biriyle görüşüyorsan söyle de bilelim bize uygun mudur değil midir?' uygun değildi anne, hiç değildi. anlatamadım sana. ağzımı bile açamadım. hem zaten görüştüğüm biri bile değildi. düzenli yani, senin kastettiğin gibi. bazen onu her gün görüyordum, bazen haftalarca hiç. hem ayrıca insan annesine nasıl söyler ki? 'anne ben birine karşı bişiler hissediyorum, bunu onunla da konuştuk ama bana olmaz dedi. üstelik kanserliymişim, sanki bu hislerden hiç kurtulamazmışım gibi davrandı bana. beni ezdi. haftalar sonrası biriyle görüşmeye başladı. senin deyiminle birbirilerine uygundular sanırım. bizim neslin deyimiyle çıkmaya başladılar. o sevgili ile mutluyken birden ben çıktım. ona sarıldım, apartmanın önünde. biri görürmüş, görmezmiş umrumda değildi anne. inan değildi. ama ne koydu biliyor musun? bana dokunmadı bile. taş kesildi olduğu yerde. bilerek. yanaklarından öptüm, kokusunu içime çektim ama yine de nafile. ahlaklıymış demek ki. ya da gerçekten beğenmiyor beni. tiksiniyor.

bilmiyorum anne, bazen ona bakıyorum da... ona bu şekilde sarıldıktan sonra gecelerce ağladım, günlerce kendimi kötü hissettim, nefes alamadım. oysa yaptığım neydi ki? ben evimin dışında bir şey sevmiştim. ben elimin uzanabileceği yerin dışında bir şey sevmiştim. belki uzaydan düşmüştü. o kadar vahşiydi çünkü yeri geldiğinde. holly golightly 'asla vahşi şeyleri sevme, sen sevdikçe onlar güçlenir.' demişti. holly çok değişik bir kız anne. salak aslında. aslında salak değil, farkında değil sadece elinin altında ne var. neye sahip? kimse bunun farkında değil zaten.

neyse, konu çok dağıldı. ne diyordum anne? hah, ben kendimin, kırmızı çizgimin dışına çıkmıştım. 'asssslaaa yapmam! ' dediğim bir şeyi yapmıştım. hem sonra onun sevgilisinin yerine koyuyordum kendimi. o kız olsam çıldırırdım. yani eğer bilseydim. bilmiyor anne. sevgilisine aşık olduğumu biliyor, tanıyor beni, ama aramızda bunların geçtiğini bilmiyor. onu kaybetmemek için söylememiştir sevdiğim adam. adam demek aslında abartılı bir tabir, benden 2 yaş büyük sadece. hem zaten adam olup olmadığı konusunda çeşitli dedikodular duyuyorum, yani adam demesek de olur ona. ne desek bilmiyorum. adam desek, yok. damat desek, cıks. f.... , yok anne adını da söyleyemiyorum işte görüyorsun, hep takılıyorum. anne, ben hep takılıyorum, hep tökezliyorum. hem onu da eskisi gibi sevemiyorum artık. o benim tanıdığım biri değil artık çünkü. herkes de söylüyor bunu ona, 'değiştin sen.' diye. en yakınları bile. düşünsene en yakın arkadaşları ayrılsınlar diye bakıyorlar. aman ne örnek çift!

o kızı kıskanıyorum bazen anne. benden daha mı güzel diye düşünüyorum. hemen cevabı yapıştıracaksın, 'kendine bak kızım azcık, kendine baksan elalem de böyle davranmaz sana...' biliyorum seni. anne sen beni sevebiliyor musun böyle? ya da kimse kimseyi neden sevemiyor olduğu gibi? o, beni her halimle gördü. olabilecek en kötü hallerimi... o hallerimden sonra sevebilseydi beni, senin o akşam el bastırdığın kuran'ın üstüne yemin içerim ki ayrılmazdım ondan hiç.

o akşamı da hatırlıyorum anne, onu sorduğun akşamı. 'bak kızım, biriyle görüşüyorsan söyle de bilelim bize uygun mudur değil midir?'  ve ben sana bunların hiçbirini söyleyemem anne. bütün bu kelimeler, cümleler... şimdi yastığımın altında bıçak.

şimdi yastığım soğuk, serin ve tehlikeli. iyi geceler anne. iyi geceler, orada beni duyup da ses vermeyenler. ben sabaha kadar otururum ama ne olur sizin geceniz iyi geçsin... belki sabahına bana bir ses verirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder