9 Şubat 2014 Pazar

göz kapaklarım yanıyor. çok kalıcı değilim bu gece. iki çiziktirip gidicem. çok merak ediyorum yazdıklarımı okuyan var mı? yoksa her gelen rastgele bir şekilde mi uğruyor buraya. yine merak ediyorum, hayat rastlantılardan mı ibaret, yoksa her şeyde belli bir plan, belli bir düzen mi var? gerçekten kader örüyor mu ağlarını?

bu soruyu sormamda beni yönlendiren şey şu son gecelerim. aslında dün gece. normalde çiziktirdiğim kağıtları hiç bir yerde ortada bırakmam, aksi gibi o akşam masanın üstünde unutmuşum. annem okudu ve tabiri caizse ağzıma sıçtı. en çok kızabileceği iki şeyi öğrendi. bağırdı, çağırdı, hayatım boyunca unutmayacağım bir şey söyledi bana: '...... gibi orospu mu olacaksın?' devamı klasiktir zaten, herkes tahmin eder. 'biz seni oralara okumaya gönderiyoruz, sürtmeye değil.'

hayatım boyunca unutmayacağım bunu. ruhumun bi yerine çakılmış en sağlam kazık. kendini uyanık zanneden, düşündüğü, hissettiği, yaptığı çok şeyi 'tepki alırım, onlar beni böyle bilmiyorlar.' düşüncesiyle saklayan kıza atılmış sağlam bir mariz, bir tokat. ama şevkat tokadı... neden şevkat tokadı ona sonra geleceğim ama, en azından şanslıyım. evet, şanslı olduğumu düşünüyorum.  ya annem şu en son iki senede neler yaşadığımı öğrenseydi? ya da bi altı sene öncesi? ölürdü eminim.

ben de karanlığımı ona anlatmaktansa, elimden geldiğince saklıyorum. karanlık denilebilir mi emin değilim, en azından bulanıklığımı... sanrılar içindeyim. duyduğumdan ve gördüğümden emin olamıyorum çoğu zaman. kendime, yeteneklerime (eğer varsa) hiç güvenmiyorum. arada sırada tatlı düşler gördüğüm de oluyor şunu yapıcam, bunu yapıcam diye bir sürü plan yapıyorum, çoğunu gerçekleştiremiyorum. burada yine devreye giriyor bunların hepsi kader mi sorusu? mesela dün akşamı yaşamak kaderim miydi? her zaman kurnaz olan ben, bu sefer eli kolu bağlanmış gibiydim. gördüm o kağıdı, alabilirdim, saklayabilirdim, ama bi boşvermişlik geldi üstüme 'amaaaan, boş ver, yazın çok kötü zaten, okuyamaz, bundan dolayı kağıtta okuyabileceği bir yer olsa bile okumaz...' dedim.

kendimi çok zeki zannediyormuşum anlaşılan. daha öncede söylemiştim, kendimizi en yenilmez, en külyutmaz zannettiğimiz anda yıkılıyorduk aslında. o zaman ağzımıza vuruyorlardı bi tane. şevkat tokadı demem işte bu yüzden. çok daha büyük bir açık verebilirdim. hem şimdi annemde affetti beni- gerçi hala affetmek gereken şeyler değildi o meseleler diye düşünüyorum ama- bugün o üzgün, neşesiz halimi görünce acıdı belki. ve benden öç almaya kalkmadı. eğer bunu yapacak olsa bütün aileye- teyzemler dedikoduları ilk yayacak olanlar- anlatırdı, beni rezil ederdi bütün aileye.

küçüklüğümden beri laf sokmalardan, üstü örtülü söylenenlerden hoşlanmam. her şey açık ve kesin olmalı.(duyduğuma ve gördüğüme güvenmiyorum demiştim. her zaman her şeyi yanlış anlama, bu yüzden duruma uygun davranmama ve bunun sonucunda rezil olmaktan korktuğum için böyledir belki bu.)

birine gıcıksam, tamamen olmalıyım, her şeyinden nefret etmeliyim. safi, tepeden tırnağa kötü olmalı. birini seviyorsam kötü özelliğini göremem mesela. ya da ben onu öyle kabul ediyorum der, ama içten içe onu değiştirme arzusuyla yanar tutuşur-um/-dum... neyse aile içindeki cezam da yukarıda bahsettiğim gibi olurdu, laf sokma, küçük düşürme. asla kıvrak bir zekam olmadığı için hiç cevap veremem böyle şeylere. hem sonra bunlardaki bir tehlike unsuru, çabucak lafından dönüverip, 'e ben sana şaka yapmıştım? :))' demek...

evet hayatımda nefret ettiğim üç şeyi saysam; lafının arkasında duramama, kendini beğenmişlik, ukalaca bilmişlik ( ben böylelerine 'yavşşşşak!' diyorum, tabi içimden. :) ) olurdu. söylememişimdir belki, böylelerini çok kolay bulup, başıma bela, gönlüme dert alabiliyorum. bu konuda tartışılmaz biçimde yetenekliyim.

yetenek demişken, yine sorucam bu soruyu, sormadan duramıyorum, bu yetenek gerçekten herhangi bir konuda normal bir insandan daha farklı şeyler üretebilmek becerisi mi yoksa sadece rastgele bazı yer ve zamanlarda, bir şeyleri daha iyi yapıyoruz?

neyse artık duramayacağım, gözlerim çok acıyor ağlamaktan. dün gece kendime, bu gece de edith'e ağladım. hazır arkada şu şarkı çalarken, bende gidip yatayım. kader veya rastlantı, daha günlerimin olduğunu hissediyorum çünkü. (bir not: umarım 'kader' doğru cevaptır ve uzuun uzun günlerim vardır geriye kalan...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder