Kendimle bu oyunu oynamayı sevmeye başladım. Her kaybettiğimde baştan oynamayı da... Her seferinde baştan başlamanın getirdiği tazelik duygusunu da. Deniyorum. Her seferinde ustalaşıyorum. Her seferinde yeni bir beceri kazanıyorum. Bir oyun karakterini geliştirir gibiyim. Ama kendimi geliştiriyorum. Her baştan başladığımda kuralları gözden geçiriyorum, şartları da. Kendimi uyarlıyorum, daha doğrusu bunu nasıl yapacağımı öğreniyorum; 'Kendimi nasıl daha iyi yaparım?' Kendi gözümün önünde evrim geçiriyorum. Hepsi şunun için: kendimin en iyi versiyonuna ulaşmak... Beni tamamlanmış, mutlu hissettirecek, sonunda kendimi sevmemi sağlayacak bir halimi arıyorum, onu belki bulurum, belki bulamam.
Durduğum her duraktaki o gözden geçirme aşamasını seviyorum ben. ''Varılan yer değil, yolculuğun kendisidir önemli olan.'' Bunu derler ve ben her seferinde yalanlarım: 'Vardığımız yer önemli, ona nasıl ulaştığımız ve yolda neler yaşadığımız da iz bırakır, kabul. Ancak yolda ne yaşadığımız, yolculuk, sonunda insanlara anlatabileceğimiz bir hikayeye dönüşür.'
Ben insanlarla konuşmayı severim, onlara hikayeler de anlatırım, eğer dinlemeyi seçerlerse. Ancak yazarlar da olduğu gibi, benim de kaygılarım vardır dinlenilmeye dair. Kendimi daha iyi dinletmek, yol hikayemi daha ilginç kılmak için, gitmek istediğim yola değil de daha çok dikkat toplayıcı olduğunu düşündüğüm bir yere gidersem ya? (Yazar notu: Biz beş para etmez canlılarız ve dünyaya geldiğimiz andan beri tek istediğimiz şey ise dikkat çekmek. Yoksa neden İphone 6-7-8-9, işimizi gören bir HTC'den, Meizu 'dan daha kıymetli olsun?) Bu yüzden yolculuk süreci, benim için sadece Odysseus'un eşi Penelope'ye anlattığı hikayeler gibidir. O ve Penelope yataklarındadırlar, hasret gidermişlerdir ve Penelope sorar: ''Anlat bakalım, ne tuttu seni bu kadar uzak, yerinden, yurdundan ve benden?'' Odysseus anlatır, anlatır, anlatır ve destanlar oluşur. Düşünürüm ben, ''Acaba Odysseus biraz da olsa süslemiş midir anlattığı hikayeleri, Penelope'ye daha iyi görünmek için?''
Ben yol hikayesi anlatmayı sevmem, ama anlatırım, gevezeyimdir biraz. Sadece konuşmak için konuşur, sessizliği bozmak için gürültü çıkarırım. ''O''ndan korkarım, hiç iyi duygular uyandırmaz bende. Çünkü kesin değildir, arkasından ne geleceğini asla bilemem.
Ama şunu bilirim, insan kendini yontmalı. Oyuna da her başladığımda kendimi yontarım biraz. Kendimin daha iyisini, daha güzelini yaratmak için. İnsanlara verebileceğim tek şey bu. Her insan dünyaya bir şeyler katmalı, madem geldik, en azından 'biz buradaydık.' diyelim. Bizden sonra gelenler bilsin.
Ben ancak kendimi sunarım. Bir de her durakta duyduğum tazelik ve 'yolculuğa daha yeni çıktım ben, daha önümde çok macera var.' duygusunu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder